AKD Kids Halkalı

MÜKEMMELLİYETÇİLİK

MÜKEMMELLİYETÇİLİK

Mükemmelliyetçiliği kısaca kusursuzluğu arama olarak adlandırabiliriz. Fakat bizim için asıl önemli olan bu davranışın temelinde yatan inançtır. Mükemmelliyetçilik davranışının temelinde yetersizlik inancı yatmakta yani bir nevi başarısızlıktan kaçma arzusudur. Birey içinde bulunduğu durum ile baş edebileceğini düşünüyorsa mükemmelliyetçiliği, başaramayacağını düşünüyorsa, yetersizlik duygusuna sahipse kaçma davranışını seçer.   Peki bir çocuk neden yetersiz hisseder? Ebeveynler çocuğu sürekli yargılıyorsa çocuk her şeyi çok iyi yapması gerektiğini düşünür. Ya da buna paralel olarak yapılan aşırı övgü, iyi bir iş yapmadığında övgüyü kaybedeceği düşüncesini doğurur ve böylece kaçınma davranışı gösterebilir. Veya çocuğa fazla müdahale karşı tarafa yetersizlik oluşturabilir. Örneğin bir etkinlik sırasında çocuğun temel amacı eğlenmektir. Bunu görmezden gelip yapılan uyarı, açıklama ve doğrusunu öğretme çabası ebeveynleri çocuk ile ilişki kurma çabasından çıkarır. Sürekli öğretici olmak çocukta yetersizlik imajını uyandırır. Buna paralel olarak dış kaynaklar ile motive etme çabası beraberinde olumsuzlukları getirecektir. Çocuktan beklentilerde de burada büyük önem taşımaktadır. Çocuktan beklenti kendisinin en iyisini yapabilmek olmalıdır. Çocuğun becerisi göz ardı edilip ebeveynler kendilerine göre bir hedef belirlerse ve bu belirlenen hedef bir yetişkin yeterliliğinde olursa; çocuk ben bunları yapamazsam anne ve babamın gözünde değerimi kaybederim diyerek yetersizlik inancı ile birlikte ya her şeyi mükemmel yaparak sizin gözünüze girmeye çalışır ya da kaçınma davranışı geliştirir.   Mükemmelliyetçi tavra sahip olan kişiler sürekli bir şekilde ‘’başarmak zorunda olduklarını’’ düşünür. Başarısızlıklarını sürekli olarak ilgisizlik, sevgisizlik gibi olumsuzluklar ile ilişkilendirirler. Bu sebeple mükemmelliyetçiliği olan çocuklar kendileri için değil başkaları için iyi yapmak isterler. Elde edecekleri başarı ile dış kaynaklardan sürekli bir onay alma arzusu içine girerler. Bu sebeple dış kaynaklar bireyde sürekli olarak kaygı mekanizmasını hareket halinde tutar.   Çocuğun ortaya koyduğu bir eser ya da bir davranışta ‘’aferin, çok güzel vs.’’ gibi bir geri bildirim verildiği zaman dış kaynaklı onay mekanizmayı aktive etmiş olunur. Bizim için asıl önemli olan ise iç motivasyondur. Bu mekanizmayı çocuğa ‘’sence nasıl olmuş’’ diyerek hemen dış kaynaklıdan iç kaynaklıya çevirebiliriz. Burada çocuğa asıl verilen mesaj yaptığın işi kendin denetleyebilirsin olmalıdır. Böylelikle yaptığı işi kendi denetleyip değerlendirebilir ve başarılı olup olmadığına kendi karar verebilir. Çocuk olağandışı veya normal rutin çerçevesinin dışında bir şey yapabilir. Burada çocukların hayal güçlerini hafife almamak çok önemli. Onun dışında çocuğu hemen eleştirmek yerine yaptığı davranışın amacı sorgulanmalıdır. Bu şekilde çocuğa düşüncesinin önemsendiği mesajı verilir. Hepimiz yanlışlar yapabiliriz. Yanlışlardan doğrusunu öğrenebilmek en kıymetlisidir. Yanlış bir şeyler izleyerek ya da modelleyerek normal rutini dışında davranışlar deneyimliyor olabilir. Hemen öğretici konuma girerek müdahale etmek yerine doğru yola başka nasıl gidebiliriz diye sorarak çocuk düşünmeye teşvik edilebilir. Kısacası dış kaynaklı onay mekanizmalı çocuklar yetiştirmek yerine karşılıklı olumlu iletişim kurarak, onun bir birey olduğunu unutmadan etkili iletişim ile kendi için çözüm üreten çocuklar yetiştirmek bizlerin asıl amacı olmalıdır. Amacımızı ve yönümüzü bu şekilde belirlediğimiz zaman kendi için çözüm üreten, beraberinde gelişecek olumsuzluklar ile başa çıkmayı öğrenen ve daha çok gelişme odaklı çocuklar yetiştirmek için alan açmış oluruz. Sevgimizi koşullandırmamak burada hep en önemli unsur olarak kalmalı. Okul Psikoloğu Gizem Gürbey